REPORTARE.COM | MEHMET ADA ÖZTEKİN

Ulvi Yaman / Halil Duranay: Bir bibliyoman mısınız yoksa iyi bir okur musunuz? Bu e-postayı aldıysanız zaten sizi iyi bir okur olarak kabul etmişiz demektir:) Bu iki kavramı nasıl tanımlarsınız?

Mehmet Ada Öztekin: İyi bir okurum demek çok güç tabii, çünkü asla yeterince iyi okuduğu konusunda tatmin olamıyor insan, hep daha fazla okumalıymış gibi hissediyor; ancak bibliyoman olmadığım kesin. Çünkü kitap alma alışkanlığım biriktirme gibi bir motivasyonu kapsamıyor. İki kez kitaplık boşaltmak zorunda kalmış biri olarak bunu söyleyebilirim. Bu iki kavram aslında birbiriyle direkt iç içe olmasına rağmen soruyu sormanıza neden olan durum, yıllar içinde, her şeyi biriktirenlere verdiğimiz isimle yani çöpçülükle biraz karışmış olması. Bugün bibliyoman olarak nitelendirdiğimiz insanlar sanırım okumaktan çok biriktirmekle ilgileniyorlar. Okuma hastalığından, büyük bir kitaplığa sahip olma hastalığına evrilmiş diyebilirim kendi bakış açımdan. İyi bir okurun, bir okuma motivasyonu olmalı. Bir yolu, çizgisi, standardı olmalı diye düşünüyorum.

Ulvi Yaman / Halil Duranay: Sahip olduğunuz kitaplar sizin için bir kitaplık mı yoksa bir kütüphane mi? Ayrımı nerede koyuyorsunuz? Yaklaşık kaç adet kitabınız var?

Mehmet Ada Öztekin: İlk sorunun finalinden devam edersem, kitaplık –zaten hep öyle anıyorum- demem daha doğru. Yine ilk soruya verdiğim cevaptan alıntılayarak, iki kez kitaplık boşaltmış olmak, sayıyı oldukça etkiliyor. İlk boşalttığımda üniversitedeydim ve çok ama çok ciddi para sıkıntım olduğu için sattım kitaplarımı. 1200 adet kitap çıkmıştı kitaplığımdan. Sonrasında 6:45 yayın döneminde evde artık koyacak yer kalmadığı için, depoya kaldırmıştık. Depo bir zaman Eskişehir’e taşınmıştı ve kitaplarım oraya gitti. Bir daha da dönmediler. 🙂 O kitaplıkta kaç kitap vardı saymadım. Satma durumu olmayınca saymıyorsunuz elbette. Ama ilkindeki hacimle kıyasladığımda orada da 2500 adet kitap olmalı diye düşünüyorum. Bunların yarısı Kaan Çaydamlı’ya aittir ama. Bunu da not düşmeliyim. O dönem onun evinde yaşıyordum çünkü. Antalya’da yaşayan kardeşimin evindeki kitaplığın da neredeyse dörtte üçü benim kitaplarımdan oluşuyor. Göçebe hayatımın bir döneminde onunla kalmıştım. Şu anda da evimde dağınık, sayı arttıkça ve yer kalmadıkça sürekli yeni bir aparat eklediğim ya da kitapları bir şekilde bulduğum boşluklara sıkıştırarak yer yarattığım bir kitaplığım var. Sanırım 600- 700 civarında kitap vardır evdeki kitaplığımda şu anda.

Kitaplık ve kütüphane ayrımı, ilkinde bir ya da birkaç kişinin perspektifi, ikincisindeyse hemen her alanı kapsayan bir koleksiyon durumu olması gerekliliği gibi geliyor bana. Bir kitaplıkta aynı anda klasikler, bilim kurgu, beat kuşağı, yemek kitapları, tasavvuf kitapları, fizik kitapları, biyografiler vs. olabilir. Fakat belirli bir taraf ağır basar diye düşünüyorum. Bunların hepsinden yirmişer adet dağılmış vaziyette olmaz. Benim kitaplığıma bakıldığında sinema, klasik dünya ve Türk edebiyatı ve bilim kurgu edebiyatı çok öne çıkar.  Günün sonunda kütüphane de kitaplık demek ama iki kelime asla aynı şey gibi tınlamıyor insanın kafasında.

Ulvi Yaman / Halil Duranay: Okumaya ve kitaplara ilginizi gerçek anlamda etkileyen biri ya da birileri oldu mu?

Mehmet Ada Öztekin: Babam korkunç okurdu. Hala da okur. Onun kadar okuyan birini gerçekten görmedim. Ben 13-14 yaşlarındayken, gözlerinden kan gelmiş ve doktor bir süre okumasını yasaklamıştı. Gözleri bantlı, evde oturduğu o zamanları çok iyi hatırlıyorum. Ben de o yaşlarda çoktan okumaya başlamıştım. Bu olaydan sonra geceleri, düşük ışıkta kitap okuduğumda, gelip kitaplarımı sertçe elimden aldığını da hatırlıyorum. Benim de başıma gelmesinden korkuyordu herhalde.

Ulvi Yaman / Halil Duranay: Her kitabın yolculuğu ilginçtir. Kütüphanenize geliş hikayesi sizin açınızdan ilginç enteresan bir kitabınız var mı?

Mehmet Ada Öztekin: 2004 yılında Frankfurt’ta bir Stanley Kubrick sergisi açıldı. Bu sergi onun adına yapılan, eserlerini çok detaylı kapsayan, ailesinin de en ince ayrıntısına kadar dahil olduğu ilk sergiydi. Bu sergiye özel bir de Stanley Kubrick kitabı hazırlandı. Bu kitap 2004 adet ve numaralı basıldı. Hiç satışa çıkmadı. Sergiye gelen belli başlı davetlilere hediye edilmek üzere, çok kaliteli ve iyi hazırlanmış bir kitaptı. Böyle bir kitabın basıldığını duyunca delirmiştim. O dönem bir derginin yayın yönetmenliğini yapan bir arkadaşım, sergiye gittiğinde benim bu tepkimi hatırlamış. Çok büyük ısrar etmesine rağmen kitaptan tek bir kopya bile alamayacağını söylemişler. Sonra kitabı ve sergiyi dergisinde haber olarak yayınlayacağını ve kitap için de ayrı bir başlık açacağını söyleyince ikna olup bir kopya almasını sağlamışlar. O kopyayı -20 numaralı nüsha- doğum günümde bana armağan etti. Hala kitaplığımın en değerli parçası o.

Ulvi Yaman / Halil Duranay: Kitap alırken hangi kriterlere göre hareket ediyorsunuz? Konu mu, yazar mı, yayınevi mi, baskı kalitesi mi, çeviriyse çevirmenin ismi mi sizi o kitabı edinmeye yöneltir?

Mehmet Ada Öztekin: Genel olarak, yazarı ve konusu diyebilirim. Diğer kriterler de çok önemli ama onlar ilk ikisi olmadan bana bir kitabı aldıramaz. Çok ama çok özel bir durum olması lazım. Yani örneğin kitaplığımda Hamlet olmasına rağmen, Can Yücel çevirisi bir Hamlet yakalarsam elbette sadece çevirmeni için o kitabı almış olurum.

Ulvi Yaman / Halil Duranay: Kıskandığınız kütüphaneler var mı? Kimlerin? Kütüphanenizde olmayan ama bir gün mutlaka olsun istediğiniz kitaplar var mı?

Mehmet Ada Öztekin: Bugüne dek çok kıskandığım bir kütüphane olmadı. Ama arkadaşım Berkun Oya’nınkine bakarak iç çekmişliğim vardır 🙂 Bir de Tuncel Kurtiz’in Kazdağları’ndaki evinin kitaplığını görme şansına eriştim. Gördüğüm en büyük kütüphane (ev için elbette) oydu.

Kitaplığımda olsun istediğim çok fazla kitap var tabii. Ama bunun sonu olmadığını biliyorum.

 

 

Ulvi Yaman / Halil Duranay: Görüp, duyup, ziyaret edip imrendiğiniz kütüphaneler var mı? En etkileyici bulduğunuz kütüphaneler kimlerin?

Mehmet Ada Öztekin: En muhteşemlerinden biri Beyazıt Devlet Kütüphanesi sanırım. Onun dışında dünyanın çeşitli yerlerindeki büyük kütüphaneleri görmeye çok yükseliyorum ama itiraf edeyim, hiçbir zaman buna vaktim olmuyor. Özellikle yurtdışında kütüphane gezmek sadece atmosferle ilgili bir tatmin nihayetinde. Bildiğiniz yabancı dillerin konuşulduğu yerler dışındaki ülkelerde kitap sadece kitap olarak ilginizi çekiyor. Oysa o zamanı daha efektif değerlendirecek alternatif bir yapılacak şey mutlaka oluyor ve mutlaka o ağır basıyor.

Ki böyle söylerken Prag’da bir kitapçıyı, görüntüsünü çok sevdiğim için girdiğimi, oldukça uzun zaman gezdiğimi de hatırladım şimdi. Oradan Karel Capek’in ‘War with the Newts’ romanını almıştım. Kısa süre 6:45’ten Karel Capek’in Bahçıvanın Bir Yılı’nı bastık.

Ulvi Yaman / Halil Duranay: Henüz kütüphanenizde olmayan ve belki hiçbir zaman olamayacak ama bir gün mutlaka olsun diye hayalini kurduğunuz kitaplar var mı?

Mehmet Ada Öztekin: Var ama yukarda da dediğim gibi bunlar yaz yaz bitmez. İlk anda düşününce herhalde bazı kitapların ilk baskılarına sahip olmak isterdim. Bunlar da ağırlıklı yerli yazarların kitapları olurdu. İlk baskı İnce Memed’e sahip olmak isterdim açıkçası.

Ulvi Yaman / Halil Duranay: Elbette her kitap değerlidir ama kütüphanenizde “yangında ilk kurtarılacak kitaplar” hangileri? Neden?”

Mehmet Ada Öztekin: Yine daha önce cevap verdiğim Stanley Kubrick kitabım sanırım en üst sırada yer alır. Ciddi sayıda ismime özel, tanıştığım yazarlardan imzalı kitaba sahibim. Bunlar da değerli benim için. Bunların dışında da çok özel kitaplar var. 6:45 Yayın’ın ilk baskıları var mesela. İlk kapaklar. Onlar da çok değerli.

Ulvi Yaman / Halil Duranay: Arzu nesnesi olarak baktığınız kitaplarınız hangileri?

Mehmet Ada Öztekin: O sınıfta da sanırım ilk sırayı 6:45ler alır. Onların arasında da ilk aklıma gelen James Joyce’un Anıklıklar’ı (Epiphanies). O kapak muhteşemdir ve bir Mehmet Ulusel – Erol Egemen tasarımıdır. Max Ernst – Merhamet Haftası, Kaan Çaydamlı – Son Kare, Enis Batur – Opera baskıları çok güzeldir.

Bir de çeşitli sinema ve motosiklet albümlerim var. Onlar da; okunmasa da olur bakılsa yeter, kitaplarımdandır J

Ulvi Yaman / Halil Duranay: Kitap verme konusunda cömert biri misiniz? Zaman zaman kütüphanenizi hafifletmek için ayıklama yapıyor musunuz? Kriterleriniz neler?

Mehmet Ada Öztekin: Artık ayıklama yapmak istemiyorum. Dediğim gibi zamanında elde olmayan sebeplerle bunu iki kez yaptım. Kardeşimin kitaplığındaki kitaplarım da çok değerli kitaplar örneğin. Bazen hediye gelen – arkadaş hediyeleri değil bahsettiğim, yayınevlerinden bilgim dışında  gönderilen – kitaplar oluyor. Sadece bunlar arasında, benimle inanılmaz ilgisiz kitaplar varsa onları hediye veriyorum. Bunun dışında kitaplarımı paylaşmam, asla cömert değilim, kimseye kitap vermem. Vermek zorunda kalırsam zamanı geldiğinde isterim. Birinden aldıysam mutlaka geri vermeye çalışırım okuduktan sonra. Asla cömert değilim bu konuda.

Ulvi Yaman / Halil Duranay: Hiç kitap çaldınız mı?

Mehmet Ada Öztekin: Tabii ki. Çalmayan var mıdır? 🙂

Ulvi Yaman / Halil Duranay: Kitaplarınızı hangi dizine göre yerleştiriyorsunuz? Yayınevi? Yazar? Konu vb.

Mehmet Ada Öztekin: Duruma göre değişiyor. Örneğin 6:45’leri bir arada tutuyorum ama bunun dışında genelde yazarlara göre ayırıyorum. Fakat sinema kitaplarını da ayrı tutuyorum. Bir yazarın hem sinema alanında yazdığı bir şey hem de başka alanda yazdığı bir kitap varsa, onu yazarın bölümünde değil, sinema bölümünde tutuyorum. Sinema kitaplarımı baktığımda aramayacağım bir sistemde tutmaya özen gösteriyorum. Bir yazarın farklı yayınevlerinden çıkmış kitapları varsa da yazarın ismi altında durur. 6:45’in farklı yazarlardan çıkmış kitaplarını da yayınevi değil yazar hanesinde tutarım. Oruç Aruoba gibi.

Ulvi Yaman / Halil Duranay: Siz göçtükten sonra kütüphaneniz için şimdiden hazırladığınız bir plan var mı?

Mehmet Ada Öztekin: Oğlum bu konuları tartışmaya kapadı bir süre önce 🙂

Ulvi Yaman / Halil Duranay: Kitap okuma ritüelleriniz var mıdır? Her yerde okurum, akşamları okurum, okurken müzik dinlerim vb.

Mehmet Ada Öztekin: Gece ya da gündüz fark etmez ama ağırlıklı gece okuyorum. Müzik dinleyemem. Hatta herhangi bir sese dahi tahammül olmaz. Delice bir sessizlik değil ama makul bir sessizlik olmalı. Şehir gürültüsü olabilir ama düzenli bir sesi belli bir yükseklikte duyuyor olmamalıyım. Bunun dışında bir kriterim yok.

Ulvi Yaman / Halil Duranay: Kitap okurken altını çizer veya sayfa kenarlarına not alır mısınız? Kartoteks kullanır veya bir deftere not alır mısınız?

Mehmet Ada Öztekin: Bir süre önce not almaya başladım. Ondan önce not da almazdım. Kitaba hiç dokunmam. Kapağının kırılmamasına da aşırı özen gösteririm. Hırpalamadan okumaya çalışırım.

Ulvi Yaman / Halil Duranay: Kitap okurken kaldığınız yeri işaretlemek için ayraç mı kullanırsınız yoksa sayfa ucunu katlar mısınız?

Mehmet Ada Öztekin: Fakat son zamanlarda ayraç kullanmak yerine kenarını kıvırmak fikri üstünde düşünüyorum. Oğlum benden sonra okuduğunda nerede durduğumu görsün istiyorum sanırım. Ama henüz uygulamaya başlamadım. Hala ayraçla devam ediyorum. Sanırım bunun egosal bir dürtü olmadığına emin olmak gibi bir hedefim var 🙂

Ulvi Yaman / Halil Duranay: Kitabın size ait olduğunu gösteren özel işaretler, belirticiler kullanır mısınız? Size özel bir Exlibris’iniz var mı?

Mehmet Ada Öztekin: Hiç aklıma bile gelmemişti. Neden yapmamışım ki. Çok iyi fikirmiş.

Ulvi Yaman / Halil Duranay: Kütüphanenizde kitap dışında sizin için özel bir anlam taşıyan obje veya objeler var mı? Neler ve neden?

Mehmet Ada Öztekin: Var. Neden bilmiyorum. Bazı şeyler var, mesela gelen bir hediye. Kendi kendime aldığım özel basit bir şey belki. Bazen bir fotoğraf bazen de olağanüstü aptalca bir nesne. Farkında olmadan, düşünmeden onu kitaplığıma koyuyorum. Dediğim gibi, nedenini bilmiyorum. Sanırım bilmek de istemiyorum. Mutlaka bir sebebi var. Bu sebebi bilmediğinde büyülü, açıkladığın anda da saçma bir şey çıkacağı kesin. Ben bu büyüyü bozmak istemiyorum sanırım.

ORİJİNAL HABER LİNKİ